Canım oğlum,

Bugün, sen kelimenin tam anlamıyla birdenbire ortadan kaybolalı, bir hafta oldu. Bizim için bu bir hafta acı, gözyaşı ve bekleyişle geçti.

Geçen hafta bugün uyandığımda hepiniz çoktan dışarı çıkmıştınız. Gece birlikte uyumuştuk seninle, he zamanki gibi ellerimi tutmuş, gözlerimin içine baka baka uyuyakalmıştın. Sabah, on gündür süren hastalığım hafiflemiş ve pastırma yazı tüm Datça’yı parlak ışığıyla sarmalamıştı. O keyifle bahçeye kurmuştum çalışma masamı. Gün nasıl geçti anlamadım, akşamüzeri birden o gün seni hiç etrafta görmediğimi fark ettim ama önemsemedim. Çünkü sen asla abinler gibi evden uzaklaşmaz, kimseyle kavga etmez, sana zarar verecek hiçbir duruma sokmazdın kendini. Hava kararınca işler değişti, her yerde seni aradık. Bulamadık. İşte o zaman içime çöken korkuyu sana anlatmam çok zor, yanımda olsan hissederdin, sarılırdın bana. Sabaha kadar oturdum, ışıklar, kapı pencere açık. Gelmedin.

İlk gece kendimizi rahatlatmaya çalıştık, abinler de böyle bir iki gece gelmiyorlardı bazen. Onlara uymuştun, büyümüştün belki de. Ama günler birbirini kovaladı ve sensiz uyuduğum gecelerin sayısı yediye yükseldi.

Ali Bey, veterinerin, senin kızların peşinden gitmiş olabileceğini söylüyor. En az on, on beş gün belki aylarca gelmeyebilir diyor. Onunla aynı görüşte çok insan var. Ama ben korkuyorum. Ya sana araba çarptıysa ve bir yerden benden yardım bekleyerek dilim varmıyor ama öldüysen… Ya kapalı bir evde mahsur kaldıysan… Ya köpeklerin saldırısına uğradıysan ya da biri seni alıp kendi evine götürdüyse… Bunların içinde en iyisi kızların peşinden gitmiş olman. Gelince iki şaplak vururum kıçına, öpüşür barışırız. Sen hele bir gel de…

Bugün yılın ilk yoğun yağmuru yağdı Datça’ya. Seni 6 Şubat’ta Eski Datça sapağında bulduğumda da hava üç dört gündür yağışlıydı. Seni bir arabadan yolun kenarına bırakmışlar. Göz göze geldik, bana seslendin, seni kucağıma aldım ve hiç korkmadın benden eve geldik. Ertesi gün veterinere gittiğimizde vücut ısının olması gerekenin iki derece altında olduğunu öğrendim ve çok aç kaldığını. Bu sekiz ayda kilo aldın, tüylerin parlaklaştı ve evin en göbeklisi oldun. Şimdi aç olduğunu düşünmek, üşüdüğünü bilmek canımı yakıyor.

Blondi, canım oğlum, umarım bu sana ilk ve son mektubum olur ve haftaya evine dönmüş olursun. Biliyorsun, sana yani bir kediye, hiç okuyamayacağı bir mektup yazdığım için, bazı insanlar kafayı yediğimi düşünecekler ama onlar sevginin ne olduğunu bilmeyen kişiler, o yüzden onları sakın kafana takma.

Seni çok seviyorum sarı pipim, ne olur beni daha fazla üzme…

Annen

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here