“Nihayet yola çıkmaya karar verir insan, nereye varacağına değil…”

Uzun yıllar boyunca, popüler kitaplara mesafeli yaklaştım. Okuyanları küçümsedim, merak etsem bile o kitapları elime almadım. Bunu övünmek için değil tam tersine aslında hatalı davrandığımı düşündüğüm için yazıyorum. Nasıl ve ne zaman kırıldı bu tutuculuğum bilemiyorum ama arada bir de olsa popüler kitaplar okumak bakış açımı geliştirdi.Şimdi bana da bazı arkadaşlarım kibirle “Bunu mu okuyorsun?” diye soruyorlar, gülümsüyorum.

Düğümlere Üfleyen Kadınlar da işte böyle popüler kitaplar listesinin bir numarasındayken elimin uzandığı bir kitap oldu. Kitabı Temmuz ayında okumaya başladım ama bir türlü kitabın içine giremedim. Araya başka kitaplar aldım, tekrar denedim, olmadı. Hiçbir kitabı yarım bırakamadığım için denemeye devam ettim.

Sonra aylar geçti, sonbahar geldi. Belki de yanlış bir mevsim seçmiştim bu kitabı okumak için. Yeniden okumaya başladım; araya başka kitap almadan, canım ne zaman kitap okumak isterse, elime ısrarla bu kitabı alarak… Hala biraz ağır aksaktı ama inat etmiştim bir kere. Sonra birden yola çıktık, çölde ilerlemeye başladık. İşte o zaman, bu dört kadından biri oldum ben de. Işte o zaman sarı kumlar beni de sarıp sarmaladı, gözlerime kaçtılar, görüşümü bulandırdılar, başımı döndürdüler…  İşte o zaman ben de İstanbul’daki bedenimden ayrılıp kendi yolculuğuma çıktım…

Bu bir yolculuk kitabı. Bu kitabı okurken, kendi hayatınızın pek girmek istemediğiniz ara sokaklarına girmek zorunda kalabilirsiniz. Orada anne babanızla, sevdiğinizle karşılaşıp hırpalanabilirsiniz. Bu kitabı okurken canınız yanabilir, ağlayabilirsiniz. Ama bu kitap sayesinde aynada kendinize bakabilirseniz güçleneceksiniz, buna eminim. Onca kadın hikayesinden birinin ucunu tutup, kendi hikayenizi sonlandıracaksınız. Geride bırakmayı, yalnız da yürüyebilmeyi“sizi öldüreni öldürmeyi öğreneceksiniz.” ve en önemlisi kendi gücünüzün farkına varacaksınız.

Kitapları kategorilere ayırmayı sevmem. Ama illa bu kitabı bir sınıfa sokacaksak tam bir kadın kitabı diyebiliriz. Bunu asla amiyane bir tavırla söylemiyorum. Bu topraklarda kadınların çektikleri acılardan, döktükleri gözyaşlarından yine ve sadece kadınlar anlar demek istiyorum.

Bu kitabı okurken size tanıdık gelecek bazı bölümler olacak. Bazen gülümseyerek, bazen hüzünlenerek Tahrir Meydanı’nın anlatıldığı bölümlerde,Gezi’yi anımsayacaksınız. Ultralar’dan bahsedildiğinde Çarşı’yı düşüneceksiniz. Doğu’ya yakınlığımıza, Doğu ile birbirimizi bu kadar iyi anlamamıza, bu kadar benzer hikayeler yaşamamıza  bir kez daha şaşıracaksınız.

Bu kitabı yağmurlu, soğuk bir havada kalorifer, şömine hatta şansınız varsa bir sobanın yanında, dumanı tüten bir kahve ya da çay eşliğinde okumanızı öneririrm.

 “Anlayacaksınız ki hayat sizin nefesinizde. Başka hiçbir yerde ve hiçbir şeyde değil. Hayatı siz kuracaksınız… Nefesinizi üfleyeceksiniz… Hayat… Nefesinizin yettiği kadar…”

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

1 COMMENT

  1. çok güzel ifade etmişsin Sibelcim, aynı şey bana da oldu. Gerçi ben popüler kitap olarak yaklaşmamıştım yazarını sevdiğim için ama bir türlü ilerleyemedim; aynen ağır aksak gittiğim için de bıraktım. Ama evet, bazı kitapların okunma zamanı (mevsimi, ruh hali vs) oluyor kesinlikle – kütüphanem zamanında heyecanla alıp sonra içine giremediğim kitaplarla dolu; sonra bir bakıyorsun yıllar sonra o yarıda bıraktığın kitap bir anda sana hitap ediveriyor 🙂

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here