Kütüphanemi düzenlemek, rafların arasında amaçsızca dolaşmak, elime bir kitap alıp rastgele bir sayfa açıp okumak, altı çizili cümlelere veya notlara bazen adamakıllı dalmak… Her iyi okur ya da iyi bir okur olmak isteyen her kitapsever için harika bir duygudur bu anlattığım. Evet, ben de kendi kütüphanesine hayran biriyim. Çünkü kuşun yuvasını yapmak için bir bir dalları toplaması gibi, ben de bu kitapları okuyup kendi kütüphanemi oluşturdum. Hala da onu güzelleştirmeye, büyütmeye, zenginleştirmeye çalışıyorum.

Bu yüzden de, kitaplarımı birkaç kişi hariç, kimseye ödünç veremem. Elbette her zaman böyle değildi. Birkaç kez kitaplarımın geri gelmemesi ya da gelen kitapların çok hırpalanması üzerine bu kararı aldım. Ama bu da kolay olmadı.  Kitabımı ödünç isteyen kişiye vermek istemiyorum ya da veremem diyemediğim için, aynısından bir tane de ona alırdım. Bu kitap hediyelerimin bir döneminde, insanları kitap okumaya sevk etmek gibi ulvi bir görevim olduğuna kendimi iyice inandırmıştım. Ama harçlıklarımla kendime kitap almak yerine başkalarına kitap alıyor olmak da yavaş yavaş canımı sıkmaya başlamıştı. Çünkü gerçekten kitap okuyan, bir kütüphaneye de sahip olmak istiyordu. Ödünç almayı isteyenler, genelde kitap okumayan ama başkasının elinde görünce de, merak edip para vermeden ayda yılda bir kitap okuyanlardı. Bu keşfimden sonra kitabımı ödünç isteyenlere, kitaplarımı başkalarına veremediğimi söyledim. Tuhaf karşılandı, dışlandığım durumlar da yaşadım, ne de olsa cimri bir insandım. Ama bunu söylediğim ilk günden itibaren çok rahatladım, üzerimden büyük bir yük kalktı.

Aslında bana bu yazıyı yazdıran Milliyet Sanat dergisinde okuduğum kitaplarını ne yapmayı düşünüyorlar yazısı oldu. Adalet Ağaoğlu’nun kitaplarını Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlamasıyla başlayan bir tartışmanın sonucu bu yazı ortaya çıkmıştı. Yazarlara kitaplarını nerede muhafaza ettikleri ve sonra ne yapacakları soruluyordu?  Kimi yazarlar artık kitaplarının bir odaya değil bir eve sığmadığını, evlerinde ve ofislerinde konularına göre ayrıldıklarından bahsediyorlardı. Kimileri kitaplarını düzenli olarak sahaflara, kütüphanelere ya da okullara verdiklerini söylüyordu. Bazısı eski kitaplara, bazısı imzalı kitaplara düşkündü.  Kimisi benim gibi kitap cimrisiydi, kimseye kitaplarını vermiyor ve sonrasında neler olacağınıysa şu anda düşünmek istemiyordu.

Ben bu yazıyı yazarken yağmur başladı. Şimdi bir bardak çay koyup, yağmur sesinde kitap okuma zamanı…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

1 COMMENT

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here