Günümün neredeyse tamamını kaplayan iş saatlerinin sonrasında, boş beyaz sayfaya bakıyorum. İmlecin bir yanıp bir sönmesi canımı sıkıyor. Sanki “hadi artık, yazacaksan yaz” der gibi telaşlı bir ritmi var. Ben ise nereden başlayacağını bilemeyen bir acizim…

Ev ile işin uzak olmasının en güzel yanı, sabah işe gitmeden önce kitap okuyacak kesintisiz en az bir saatimin olması. Hatta bugün Pazartesi olması nedeniyle tam bir saat kırk dakika kitap okuyabildim. İşim hep evime uzaktı. Bu durum benim  ‘yol kitapları’ diye bir kavram oluşturmamı sağladı. Yol kitaplarımı genellikle öykü kitapları ya da fantastik kitaplardan seçerim. Ama bazı ev kitaplarım dışarı da çıkmak isterler, elimden bırakamam, yanımdan ayıramam işte o zaman onlar da bir nevi yol kitabı olurlar.

Bugünlerde yol kitabım Khaled Hosseini’in Uçurtma Avcısı kitabı.  Açıkçası beklediğimden çok daha fazla şey buldum bu kitapta. Beni çok etkiledi. Kitaptaki doğulu olma durumu, kendimizi  hep batılı olarak görmemize rağmen,  bana bir kez daha doğuya yakınlığımı anımsattı. Bu duyguyu sevdim, sarındım bu duyguyla. Sarı Kabil topraklarında bir kız oldum ben de,  Emir ve Hasan’ı, Baba’yı, Ali’yi uzaktan gözleyen. Kitap kapağından bakmadım, bizzat şahit oldum tüm yaşananlara ve anladım doğulu bir insanın bakışları neden daha manalıdır…

Fotoğraf: Sibel Önal

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here