Dün akşam iş çıkışı zorunlu bir eğitimim vardı. Kişisel Performans ve Zaman Yönetimi. Zaman Yönetimi, benim özellikle iş dışında kalan ve özel hayat diye tabir edilen alanımda, takıntılı olduğum bir konu. Yapılacaklar listemde sürekli bir şeyler bulunur ve onları tamamlayamamak, tam tersine üzerine gün be gün yeni maddeler eklemek, büyük bir çaresizlik duygusu yaratır içimde. Sürekli yeni yöntemler arar dururum, daha planlı olabilmek için.
Bu zaman takıntısı aslında, çocukluğumdan beri var benim içimde. İlkokuldan itibaren, Cumartesi, Pazar erkenden kalkar, büyük yemek masasının üzerine tüm kitaplarımı, defterlerimi, kalemleri yayar. İlk önce, ders programına göre, ödevleri ödev defterime yazar ve herkes uyanana kadar ödevlerimi bitirirdim. Hatta bazen balkona çıkıp, boş sokakta dolaşan köpekleri izleyecek, martıların sabah çığlıklarından ürkerek hayaller kuracak vaktim bile olurdu. Uykuda geçirilen sürenin kayıp bir zaman olduğu duygusu işte ilk bu zamanlarda düştü aklıma.
Resim: Edward Hopper