Camın önünde oturuyorum. Sessizce, yağan yağmuru izliyorum. Pazar gününe ne kadar da çok yakışıyor yağmur diye geçiriyorum içimden. Hızlı hızlı, telaşla, nereye savrulduğuna aldırmadan yağıyor, bitmesin, bir anda geçip gitmesin istiyorum. Buğulanan camı arada bir ellerimle siliyorum, ellerim üşüyor. Yukarı çektiğim bacaklarımın arasına sokuyorum ellerimi ısınsınlar diye…

Sanki o kadar kısa sürede bir şeyler değişebilirmiş gibi sokağı bir baştan bir başa yeniden inceliyorum. Paçaları ıslanıyor şemsiyesi olmayan kızın ama umurunda değil, elini tutan çocuğa heyecanla bir şeyler anlatmaya devam ediyor. Arabalar yerlerde biriken sulara aldırmadan hızla geçiyor, yaşlı teyzeler arkalarından söyleniyorlar sadece kendilerinin duyabildiği bir sesle. Kedilerin hepsi kaçmış korunaklı yerlere. Kuşlar çığlık çığlığa. Karşı komşunun köpeği, benim gibi camdan yağmuru izliyor, gözleri en az benim kadar hüzünlü.


Yağmur yağıyor bizim sokağa, çukurlar sularla doluyor, eğimli yerlerden aşağıya doğru hızla ilerliyor biriken yağmur suları. Sular aktıkça içim temizleniyor sanki doyamıyorum yağmuru izlemeye. Sonra aniden telefonum çalıyor, arkadaşım “Çok sıkıldım, havaya baksana ne kadar kasvetli” diyor, şaşırıyorum. Telefonu kapatınca, yağmuru izlemeye devam ediyorum

Fotoğraf: Sibel Önal

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here